EKONOMİ

Cevdet Yılmaz: Ülkemiz, 2025 sonunda Avrupa'nın 6'ncı büyük ekonomisi konumunda olacaktır

Aybala MELEK-Canberk ÖZTÜRK/ANKARA, (DHA)- CUMHURBAŞKANI Yardımcısı Cevdet Yılmaz, 2026-2028 dönemini içeren Orta Vadeli Program'ı (OVP) açıklayarak, "2025 yılını tamamlarken programımızın en temel performans göstergeleri olarak; ilk defa 1,5 trilyon doları aşan bir milli gelir büyüklüğüne sahip olacağız. İlk defa kişi başına 17 bin doların üzerine çıkan bir milli gelirimiz söz konusu. Ve yine ilk defa, Dünya Bankasınca yapılan sınıflandırmaya göre yüksek gelirli ülkeler grubuna adını yazdıran bir Türkiye’ye ulaşmış olacağız. Böylece ülkemiz 2025 yılı sonu itibarıyla dünyanın 16’ncı, Avrupa’nın 6’ncı büyük ekonomisi konumunda olacaktır" dedi.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde, Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğü giren 2026-2028 dönemini içeren OVP'yi açıkladı. Toplantıya Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de katıldı. Yılmaz, "Geçtiğimiz yıl eylül ayında uygulamaya koyduğumuz OVP’den bu yana küresel ve bölgesel düzeyde pek çok olumsuz gelişme yaşanmış, ticaret politikalarındaki belirsizlikler tarihi zirvelerini görmüş, artan jeopolitik risklerle dünya genelinde büyüme görünümü baskılanmıştır. Bu dönemde yaşanan pek çok menfi hadiseye rağmen temel makroekonomik politika yaklaşımımız kararlılıkla sürdürülmüş; fiyat istikrarı, mali disiplin ve sürdürülebilir büyüme hedeflerimizden sapma olmamıştır. Bu dönemde ekonomimiz benzer ülkelere kıyasla olumlu ayrışmaya devam ederek, dış şoklara dayanıklılığını bir kez daha ortaya koymuştur. Programımızın ana odağında yer alan enflasyonla mücadele kapsamında, geçiş sürecinin ardından, Haziran 2024’ten itibaren kesintisiz bir dezenflasyon sürecine girilmiştir. Bu dönemde olumsuz dışsal koşullar ve konjonktürel gelişmelere rağmen dezenflasyon süreci kararlılıkla sürdürülmüş, enflasyon oranı toplamda 42,5 puanlık önemli bir gerileme kaydetmiştir. Enflasyondaki bu önemli gerileme, uyguladığımız sıkı para ve maliye politikalarının etkisini açıkça göstermektedir. Enflasyon beklentileri ve ana eğilim göstergelerindeki iyileşmeyle, eylül ayı ve yılın geri kalanında da dezenflasyon sürecinin kesintisiz bir şekilde devam etmesini bekliyoruz" dedi.

'EKONOMİMİZ 15 YIL KESİNTİSİZ BÜYÜMESİNİ SÜRDÜRDÜ'

Yılmaz, dünya genelinde enflasyonla mücadele politikalarının devamı ve parasal gevşeme döngüsünün ötelenmesiyle görece sıkı seyreden finansal koşulların, zayıf seyreden dış talep ve artan jeopolitik gerilimler gibi pek çok olumsuz gelişmeye rağmen Türkiye ekonomisinin dayanıklı ve dengeli görünümünü koruduğunu aktardı. Yılmaz, "Ekonomimiz, 2024 yılı genelinde dezenflasyon sürecine uyumlu şekilde ılımlı seviyelerde ve dengeli şekilde yüzde 3,3 oranında büyüme kaydetmiş ve 15 yıl boyunca kesintisiz büyümesini sürdürmüştür. 2025 yılının ilk yarısı itibarıyla milli gelir büyümemizin, dezenflasyon politikalarının bir yansıması olarak yüzde 3,6 oranında ılımlı seyrettiği görülmüştür. Özellikle yılın ikinci çeyreğinde, zayıf dış talep koşullarıyla beraber baz etkisiyle iç talepte görülen artış dengeli bir şekilde yönetilmiş, sürdürülebilir büyüme kompozisyonu korunmuştur. Özetle, fiyat istikrarı yolunda önemli mesafe kat edilirken, aynı zamanda büyüme performansımız enflasyonist baskı oluşturmayan bir yapıda sürdürülmüş, ekonomide çıktı açığı negatif yönde kalarak ekonominin ısınmasına müsaade edilmemiştir. Bu tablo, uygulanan programın hem dezenflasyon hem de dengeli büyümeyi sağladığını açıkça teyit etmektedir" ifadelerini kullandı.

'CARİ İŞLEMLER AÇIĞI ORTALAMALARIN ALTINDA'

2023 yılı Mayıs ayında cari işlemler açığının 59,7 milyar dolara, milli gelire oranla yüzde 6,9’a kadar yükseldikten sonra, uygulanan ekonomi programı ve güçlü politika eşgüdümü sayesinde bu alanda kayda değer bir iyileşme sağlandığını ifade eden Yılmaz, "2024 yılı Haziran ayında cari işlemler açığı 20,2 milyar dolara gerileyerek milli gelirin yüzde 1,7’sine düşmüştür. Bu olumlu seyir 2025 yılına da taşınmış, Haziran itibarıyla 18,9 milyar dolara gerileyen cari işlemler açığının milli gelire oranı yüzde 1,3’e kadar düşmüştür. Böylece, hem tarihsel ortalamaların hem de geçmiş yıl seviyelerinin oldukça altına inen bir cari işlemler açığı kaydedilmiştir. Ülkemizin dış denge görünümünde önemli bir güçlenmeye işaret eden düşük cari işlemler açığı, ekonomimizin dış finansman ihtiyacının belirgin ölçüde azaldığını ortaya koymaktadır. Bu olumlu görünüm, yeni OVP dönemi için de atılacak yapısal adımlarla daha da pekiştirilecek ve kalıcı hale getirilecektir" dedi.

'TL'YE GÜVEN ARTTI'

Cevdet Yılmaz, "Uyguladığımız program ve öngörülebilir politikalar çerçevesinde TL’ye güven artmış, bu sayede Kur Korumalı Mevduat hesapları yabancı para mevduatlara dönüşmeden ve herhangi bir kur baskısı oluşturmadan sağlıklı bir şekilde neticelendirilmiştir. Son iki yıl içerisinde, TL’ye artan güvenle TL mevduatlarımızın toplam mevduat içindeki payının yüzde 31,6 seviyesinden bugün yüzde 60,7 seviyesine çıkması bu açıdan oldukça önemlidir. Bu dönemde KKM hesaplarının toplam mevduat içindeki payı yüzde 26,2’den yüzde 1,7’ye kadar gerilemiştir. KKM hesaplarının açma ve vadesinin uzatılması uygulamasının 23 Ağustos itibarıyla sonlandırılmasıyla 2026 içinde bu hesapların tamamen kapanacağını da görmüş olacağız" diye konuştu.

'RİSK PRİMİMİZDE GERİLEME GÖRÜYORUZ'

Uluslararası rezervlerin önemli tutarda arttığını kaydeden Yılmaz, "Son iki yılda sürdürdüğümüz politikalar neticesinde, uluslararası rezervlerimiz önemli tutarda artarak tarihi yüksek seviyelere çıkmış ve ekonomimize güveni daha da artıran bir düzeye ulaşmıştır. Bu dönemde brüt rezervlerimiz yaklaşık 80 milyar dolar artmıştır. Böylece rezervlerimiz ağustos ayı sonu itibarıyla 178,4 milyar dolar seviyesine ulaşarak, ekonomimize güveni pekiştiren, dış şoklara karşı ekonominin dayanıklılığını artıran önemli göstergelerden biri haline gelmiştir. Ekonomide sağlanan kazanımlarımız sayesinde risk primimizde de önemli ölçüde bir gerileme görüyoruz. 700’lü seviyelerden 5 Eylül itibarıyla 270 seviyesinin de altına gerileyen bir ülke risk primi söz konusudur" dedi.

Yılmaz, "Geçtiğimiz OVP’de 2024 yılı için bütçe açığının milli gelire oranı, yüzde 1,7 seviyesindeki deprem harcamalarına rağmen 2024 yılsonunda Bütçe Kanunu’nda öngörülen yüzde 6,4’ün oldukça altında yüzde 4,7 oranında gerçekleşmiştir. Bu gelişmede, deprem harcamaları devam ederken diğer harcamalar üzerinde alınan ilave tedbirler etkili olmuştur" dedi.

'1,5 TRİLYON DOLARI AŞAN MİLLİ GELİR BÜYÜKLÜĞÜ'

Yılmaz, enflasyonda kesintisiz düşüş, büyümede dengelenme, cari açıkta iyileşme, TL’ye artan güven, tarihi yüksek rezervler, gerileyen risk primi ve depremin etkisine rağmen iyileşen bütçe görünümüyle, ekonomi politikalarının somut ve kalıcı sonuçlar üretmeye başladığının net bir şekilde görüldüğünü aktararak, "Kararlılıkla uyguladığımız politikalar sayesinde, Türkiye Yüzyılı'na yaraşır bir şekilde tarihe geçen bir tabloyla karşı karşıyayız. Bu çerçevede, 2025 yılını tamamlarken programımızın en temel performans göstergeleri olarak; ilk defa 1,5 trilyon doları aşan bir milli gelir büyüklüğüne sahip olacağız. İlk defa kişi başına 17 bin doların üzerine çıkan bir milli gelirimiz söz konusu. Ve yine ilk defa, Dünya Bankasınca yapılan sınıflandırmaya göre yüksek gelirli ülkeler grubuna adını yazdıran bir Türkiye’ye ulaşmış olacağız. Böylece ülkemiz 2025 yılı sonu itibarıyla dünyanın 16’ncı, Avrupa’nın 6’ncı büyük ekonomisi konumunda olacaktır. 2002 yılında 239 milyar dolar hacme ve kişi başı 3 bin 616 dolar gelire sahip bir ülkeden bugün ulaştığımız bu rakamlar, sadece ekonomimizin gücünü değil, milletimizin azmini ve kararlılığını da göstermektedir. Bu büyük atılımın temelinde güçlü ve kararlı liderlik, siyasi istikrar ve programlı çalışma anlayışı yatmaktadır. Yaklaşık yarım asırdır süren terör tehdidinin sona ermesiyle ilgili attığımız adımlar, ekonomik istikrarımıza da önemli katkı sunacaktır. 'Terörsüz Türkiye' vizyonumuz doğrultusunda, bugüne kadar terörle mücadeleye ayırdığımız kaynakların daha üretken alanlarda kullanılması ülkemizin ekonomik potansiyelinin daha kapsayıcı ve sürdürülebilir bir şekilde hayata geçmesine imkan sağlanacaktır. Ülkemizde ve içinde bulunduğumuz bölgede huzur ve istikrarın güçlenmesi, kamu kaynaklarının daha etkin kullanımı, üretim ve ticaret ağlarının genişletilmesi sayesinde kalkınma sürecimiz daha da hızlanacaktır" ifadelerini kullandı. (DHA)